ANASAYFA                      
 
 
Anasayfa »
 Felsefe Okumaları
 
  Aristo - Doğal Düzen ve Bir "Politik Hayvan" Olarak İnsan
  Ontoloji ve Epistemoloji
   


Bazı Temel Kavramlar
İdealar teorisi, töz ve niteliklere ilişkin teoriler gibi varlığın temel formları­na ilişkin felsefî teorilere ontoloji denir ("varlık teorisi"). Bilginin temel formları hakkındaki felsefi teorilere de epistemoloji denir ("bilgi teorisi"). Aristo'ya göre bilgiye giden yoldaki ilk adım belirli şeyleri duyularımızla tecrübe etmemizdir; ikinci adımsa, tesadüfi olandan evrensel ve asıl olana doğru yapılan soyutlamadır. Böylece evrensel ve asıl olan bir tanımla yakalanmış olur; cins olarak at örneği gibi. Bir cinsin öze ait niteliklerinin bir tanımını elde ettik mi, artık daha üst seviyede üst seviyede bir bilgiye sahibiz demektir zira şimdi bilgilerimiz değişmez ve asıl bir hal almıştır. Sonuç olarak, Aristo, bilginin elde edilmesini duyusal deneyimden öze vakıf olmaya doğru giden bir süreç olarak görür; evrensel ve öze ait olan bir şey hakkındaki tanımın doğrultusunda gelişen bir süreç ola­rak. Aristo her ne kadar belirli şeylerin, tözlerin bağımsız varlıkları olduğunu iddia etse de (ontolojisinde iddia edildiği gibi), aramamız gerekenin öze ait ve evrensel niteliklerin bilgisi olduğuna inanır (epistemolojisinde iddia edildiği gi­bi). Tikel olanı idrakten, tümel ve öze ait olanı idrake geçtiğimizde, bizi diğer doğru önermelere ulaşmamızı sağlayacak bu idraki, mantıksal olarak geçerli çı­karsamalar yapmak üzere kullanabiliriz: Bir atın memeli olduğunu biliyorsak ve Kara güzel de bir atsa, Kara Güzel'in bir memeli olduğu sonucuna varabiliriz. Aristo bu türün geçerli ve geçersiz göstergeleri hakkında kıyas (syllogism) for­müle etmesiyle bilinir.

Tikel şeylerin idraki ve tözle ilişkili özlere vukûfiyet formundaki bilgiye ek olarak Aristo, pratik bilgeliği arzulamaktadır. Aynı zamanda ispat edilmeyen ancak tartışmaya yol açmayacak temel ilkelerin idrakine de atıfta bulunur. Bu bilgi formlarına daha sonra döneceğiz (bilgi ve praxis), fakat ilkin Aristo'nun aradığı asli olana yönelik idraki daha yakından inceleyeceğiz. Asli olan kavram, sadece bir cinsin tanımına yönelik bir vukûfiyetten ibaret değildir. Bir olguyu anlamamız için onu oluşturan nedenleri bilmemiz gerekir. Ancak burada bahsi geçen neden (Latince: causa) alışıldık kullanımından daha kapsamlı olma eğili­mindedir. Aristo ontolojisinde, her şeyin temel nitelikleri ve bunları oldukları gibi yapan temel nedenler şu anahtar kelimelerle ifade edilir:

1- töz
2- form / madde
3- dört "neden"
4- gerçeklik, potensiyalite; değişim
5- ilahiyat.

DÖRT NEDEN

Her belirli, şey (töz) madde ve formdan oluşur. Bir parça toprağın belirgin bir formu vardır ve bu toprağın bizatihi kendisi maddedir. Bir çömlekçi bu bir parça toprağı testiye dönüştürebilir; böylece bu toprak parçası, (madde ve formuyla) yeni bir şey olur ve artık daha rafine bir formu vardır. Toprağı testi yapan şey, belirli bir madde olan toprakla birleşmiş olan belli bir formdur. Form bize testinin ne tür bir şey olduğunu söyler. Malzeme, testinin yapıldığı şeydir. Fakat testi, kendi kendini yapan bir şey olamaz. Testiyi bir çömlekçi yapar. Çömlekçinin kafasında işe başlarken, çömleğin amacını yerine getirmesi açısın­dan nasıl görünmesi gerektiğine dair belli fikirler vardır (suyu kaçırmasına ma­ni olmak gibi). Uygun bir ham maddeyle çalışarak kavanozu yapar. Bu basit örnekle Aristo’nun dört neden öğretisini gösterebiliriz. Toprak çömlek dört “neden” yada ilke tarafından belirlenir.

1- Bitmiş bir testinin temsil ettiği şey bütün yaratıcı sürecin ereksel neden (causa finalis) doğrultusunda yönlendirilmiş olmasıdır. Bu, değişim süre­cinin amacı tarafından yönlendirildiğini söyleyen teleolojik ilkedir (Yunan­ca: telos)

2- Bu süreçte çömlekçinin ham maddeyi hazırlaması hareket kuvvetidir ya da hareketin kaynağıdır: Etken neden (causa efficiens). Bu, sürecin mekanik bir dış güç tarafından belirlendiğini söyleyen nedensellik ilkesidir,

3- Testiyi yapan şey bir maddedir: Maddî neden (causa materialis). Maddî ilke eşyanın kendisinden yapılmış olduğu şeyi kapsar. Bu ilke (yukarıda söz edilen) maddeye tekabül eder.

4- Ve son olarak, toprak parçası / testinin herhangi bir zamanda aldığı (farklı) biçimler. Bu biçimsel neden ya da ilkedir (causa formalis). Biçimsel ilke eşyanın edindiği nitelikleri kapsar. Bu ilke (yukarıda söz edilen) biçime tekabül eder.

Bu "dört neden" (ilke), bir çok yönüyle, felsefî müzakerelerin bir parçası olmuş ve devamlı olarak tartışmanın temelini teşkil etmiştir. Biçimsel ilke (neden) öğretisi, Platonik ideaları çevreleyen tartışmanın, Ortaçağ'da evrenseller üzerindeki anlaşmazlığın ve günümüzde nominalizm ile realizm hakkındaki tartışmanın bir parçasıdır.

Ayrıca konu, ne zaman ereksel neden ve etken neden arasındaki ilişkiyi izah etmeye gelmişse tartışmalar şiddetli bir hal almıştır. Rönesans boyunca büyük bir çoğunluk ereksel ilkeyi reddetmiştir (causa finalis). Modern zamanlarda ise amaca müteallik açıklamalar ile beşerî ve sosyal bilimlerdeki nedensel açıklamalar arasındaki ilişki hakkında süregelen tartışmalar bulunmaktadır.

Madde kavramı, pek çok sorun ortaya koymaktadır. Madde derken toprak, kaya, tahta gibi maddi olan şeyleri kast edebiliriz. Aynı madde, bir tahta parçası pek çok farklı amaca hizmet edebilir (sandalye ayağı, balta sapı, vb.). Marangozun tasarısı doğrultusunda aynı madde farklı biçimler alabilir. Fakat aynı zamanda sandalyenin iki ayağını bir ağaca benzer şekilde tahayyül edebiliriz. İkisi de aynı forma sahiptir. Formlar ya da nitelikler evrenseldir. İğnelerin seri üretiminde bütün ürünler gözümüze aynı görünür. Tümünün nitelikleri (şekil, büyüklük, renk, vb.) aynıdır. Ancak farklı ünitelerdir - hepsi aynı iğne değildir - çünkü her birinin kendi maddesi vardır. Bu, onları tikel şeyler kılar ve hepsini aynı şey yapmaz. Bu, her birinin ayrı maddeler olmasındandır ve bundandır ki mekansal konumlarda farklı yerlerde bulunabilirler; mesela, yan yana olabilirler ancak iğneler hiç bir zaman uzaydaki aynı konumu paylaşmayacaktır. Bu anlamda madde, bireyleştiren şeydir, bir şeyi tikel bir şey yapan unsurdur. Bu bağlamda madde (materia secundd) bireyleşme ilkesi olarak görülür. Fakat şe­killenmeden önce madde nedir? Forma sahip olmayan bir şey hakkında düşün­memiz ve konuşmamız mümkün mu? Bu yönüyle madde (materia prima) problematik bir kavramdır. Ayrıca Aristocu gelenek içinde madde, genelde dişil olanla, form veya forma dair olan ise eril olanla birleştirilir.

Zanaatkarların dünyasından bir örnek sunmak suretiyle burada dört nede­ni (ya da ilkeyi) göstermiş bulunuyoruz. Bu, Aristo'nun düşüncesinde kaim bir husustur. Aristo'nun tefekkürleri sıklıkla çeşitli zanaat ürünleri içinde buluna­bilecek yaratıcı süreçlere dayanmaktadır. Ancak 0, aynı zamanda, biyolojiyi de referans noktası olarak kullanır. Dört neden, ilke olarak her şeye uygulanır. Kendi kendilerini yaşam boyu yenileyen organizmalara gelince- güller ve kedi­ler gibi- diyebiliriz ki etken neden ve ereksel neden bir anlamda bu organizma­ların bizatihi kendi içinde bulunmaktadır. Amaç ve hareket kuvvetini, çömlek­çi gibi dışardan bir vasıta sayesinde değil, kendi içlerinde taşırlar. İşte burada doğa ve insanoğlunun ürünü (kültür) arasında bir ayrım yapıyoruz. İnsan ürünü şeylerin aksine doğal şeyler, dört ilkenin tamamın» kendi içinde taşırlar. Fakat doğada bulunan her şey de, organizmalar ya da insan ürünü nesneler değildir. Kaya ve su gibi cansız ama doğal şeyler, ne büyüme ne de insani amaçlar ya da biçimsel müdahale tarafından belirlenmektedir. Burada ereksel neden hak­kında konuşmak, daha problematik bir hal alıyor.

DEĞİŞİM VE KOZMOLOJİ

Aristo'nun "doğal" ve "zorunlu" hareket teorisi, inorganik doğayla- insan ya­pımı olmayan cansız eşya- bağlantılı olan ereksel neden fikrini göstermektedir. Aristo'nun dört tür değişim tanımlaması kaydetmeye değerdir:

1- Tözsel değişim; bir töz (şey) var olur ve yok olur, tıpkı bir atın doğması ve ölmesi gibi.
2- Niteliksel değişim, bir töz (şey) nitelik değiştirir, tıpta bir yaprağın yeşil renginin sarıya dönüşmesi gibi.
3- Niceliksel değişim, bir töz (şey) bir nitelikten daha fazla (ya da az) alır, tıp­ta bir kedinin tombik ve ağır ya da zayıf ve hafif olması gibi.
4- Mekâna ilişkin değişim, bir töz (şey) mekânsal konumunu değiştirir, tıpkı bir taşın düşmesi veya okun hedefine ulaşması gibi.

"Doğal" ve "zoraki" hareket teorisi, buradaki değişim tiplerinden sonuncu­suna aittir. Başlangıç noktası, her şeyin dört unsurdan müteşekkil olmasıdır ateş, hava, su, toprak - ki burada, ilk iki unsur yukarıya uzanır (ateş havadan daha güçlü bir biçimde) ve diğer iki unsur ise aşağıya uzanır (toprak sudan daha güçlü bir biçimde). Farklı şeyler bu dört unsurun çeşitli oranlarda birleşmesiyle meydana gelir. İçinde çoğunlukta toprak unsurunu bulunduran şeyler doğal olara aşağı inecektir. İçlerinde çoğunlukla su unsuru bulunduran şeyler doğal bu "toprakça zengin" olan şeylerin üstünü kaplayacaktır. Çoğunlukla ateş içeren şeyler daha yükseklerin arayışına girecek ve çoğunlukla hava içeren şeyler kendilerini çoğunlukla ateş içeren şeylerin altına yerleştirecektir. Bu, örnek olarak düşme hareketinin dört unsur tarafından bileşmeleriyle uyumlu olarak Aristo'nun, "kendi doğal yerlerini arayan" belirli şeyler öğretisiyle açıklanıyor olması anlamına gelmektedir. İşte bu, düşme hareketinin ereksel nedenle izah edilmesidir. Bütün bu dört neden türünü kullanmak gerekirse, bir şeyin, doğal konumu ereksel nedendir, ağırlığı etken nedendir, doğal konumuna götüren yol biçimsel neden ve şeyi meydana getiren madde ise maddesel nedendir. Bir oku yatay olarak fırlattığımız zaman, ilkin yatay bir vaziyette hareket eder, sonra tedrici biçimde inişe geçer ve nihayet aşağı doğru yapacağı bir açıyla yere düşer. Ok yaydan fırladığı vakit, hiç bir zaman dümdüz yere düşmeyecektir. Ok hareket ettirilir, "doğal konumundan" yani dümdüz yere düşmesinden farklı olan bir yönde uçmaya zorlanır. Böylelikle ok aksi takdirde gitmeyeceği bir yörünge doğrultusunda hareket etmeye "mecbur kılınır". Bu, Aristo’nun zoraki hareket öğretişidir. Rönesans'la birlikte bu tür olgular farklı bir biçimde izah edilmeye başladı. Doğal ve zoraki hareket kavramları doğadaki ereksel nedenler fikriyle birlikte eleştiriliyor ve reddediliyordu (Galileo ile karşılaştırın).

Aristo, astronomide evrenin alt ve üst katmanlarını ayrıştırır. Doğal ve zoraki hareket teorisi, evrenin yeryüzüne en yatan olan bölgesine uygulanır, (“sublunary”, ay altı âlem). Öte yandan yıldızlar ve gezegenler, yörüngelerinin sabit hızla kusursuz daireler çizdiği yere, üst katmana mensuptur. Şunlar üç temel astronomik varsayımdır:

1- Evren, her birinin kendi hareket kanunları olmak üzere, iki katmana bölünmüştür; biri alt, diğeri üst.
2- Üst katmanda bulunan yörüngeler daireseldir.
3- Gök cisimleri, bu yörüngelerde sabit bir hızla hareket eder.

Bundan başka, evren sonlu olarak tasarlanmıştır.
Bütün bu varsayımlar, yeni çağda ortaya çıkan ihtilaflar güç kazanıncaya kadar astronomiye hakim olan Ptolemy (5. bölüm, Astronomi, ile karşılaştırın) dünya görüşüne dahildir.

Yeni mekanik teorisi (Galileo ve Newton), yeryüzü yüzeyindeki Aristovari hareket anlayışım ve yeni astronomi teorisi (Copernicus, Kepler ve Newton) Aristocu göksel uzaydaki doğa anlayışını reddediyordu: Bu yeni anlayışa göre, evrenin bütünü aynı kanunlara tâbidir ve gök cisimleri, (sınırsız bir evrende) değişen hızlarda eliptik yörüngelerde hareket ederler.

GERÇEKLİK, POTANSİYALİTE VE HİYERARŞİK - ORGANİK DÜNYA GÖRÜŞÜ

Aristocu anlayışın form ve madde arasındaki yaptığı ayrım, gerçeklik ve potansiyalite arasındaki ayrımla yakından ilişkilidir: Çam ağacının tohumu şu an için ve burada (gerçekten) sadece bir tohumdur, ancak bünyesinde ağaç olma­sı için taşıdığı doğal kapasiteler (potansiyalite) vardır. Ağacın büyümesi sıra­sında, tohumun bizatihi içinde olan bu kapasite gerçekleşmiş olur. Böylece potansiyalite gerçekleşmiş olur. Aristo bu biyolojik durumu her şeye genelleştirerek uygular: Her belirli şey gerçeklik ve potansiyalite nin gerilimli bir karışımı­dır ve her şey, potansiyellilerini gerçekleştirmeye meyillidir. Aristo, öyleyse, değişime yönelik olarak Milet filozoflarının ve atomcuların yaptığı gibi mekanik değil de biyolojik bir açıklama yapar: Aristo'ya göre değişim, potansiyalitelerin gerçekleşmesidir. Aristo böylece değişim kavramıyla bağlantılı olarak problem­li gayri -varlık (varlık olmayan) kavramından sakınmış olur. Değişim, var olanla olmayanın arasındaki salınım değildir. Yaradılış, bir şeyin hiçlikten - ex nihilo - vücut bulması değildir. Biyolojik gelişim ve yaratıcı zanaatkarlığa dayanan de­ğişim mevcut kapasitelerin gerçekleşmesine gerektirir. Mümkün olan potansiyalitedir.

Gerçeklik ve potansiyalite arasındaki etkileşime ilişkin bu teoriden yola çı­karak diyebiliriz ki, Aristo'ya göre, Platon'daki gibi gerçek olan, gerçekte bahşedimiş olanla aynı değildir. Aristo'ya göre gerçek olan gerçekleşmek için mü­cadele edendir. Buradaki istisna, potansiyalitesi olmadan gerçek olan ve bu ne­denle gerçekleşme dürtüsü olmayan saf gerçekliktir. Gerçekliğin dinamik bir derinlik boyutu vardır. Gerçekliğin keşfi, gerçekte bahşedilmiş olan olguların kaydedilmesi ve sentezlenmesiyle sınırlandırılamaz. Gerçeğin keşfi altta yatanı, dinamik gerçekleşme sürecini de içermelidir. Ve felsefe, bu bakış açısıyla, ne­yin gerçekten gerçek olduğuna dair bir idrakle, bahşedilmiş gerçeği eleştire­cektir. Aristo, bu yolla hiyerarşik bir evrene ulaşır:

 

Saf gerçeklik
İnsan
Hayvanlar
Bitkiler
İnorganik şeyler (kayalar, toprak)
Saf potansiyalite (saf madde).

Ölçeğin en altında cansız şeyler yer alıyor (kaya, toprak, vb.). Sonra bitkiler geliyor ki Aristo'ya göre daha üst varlık biçimleri vardır: Üreyen ve verimli ruh­ları vardır (Yunanca: psyche, "ruh, yaşam ilkesi"). Daha sonra çeşitli hayvanlar .geliyor; bütün bu özelliklerin dışında, duyarlı bir ruha - hissederler - ve mekanik ruha - hareket ederler (koşmak, yüzmek, uçmak) da sahip olan hayvanlar. Son olarak, biz insanlar geliyoruz; bütün bu sayılan kabiliyetlerin yanı sıra, akledebilme kabiliyetine sahip olan bizler. Akıl (geniş anlamıyla) insan oğluna münhasır "ruh"tur. İnsan düşünen hayvandır.6 Akıl insanoğlunun formudur, hayvani formları dönüştüren formdur - üreme, beslenme, hissetme, hareket et­me kabiliyeti. Böylece hayvani formlar insanoğlunun spesifik formu akıl için malzeme olurlar (Yunanca: nous - akıl - ruh). İnsanoğlu aynı zamanda bir hayvan olsa da, (hayvanların bütün kabiliyetlerine sahiptir) hayvani nitelikler daha ön­ceden olduğu gibi insan tarafından ulvileştirilir ve aydınlatılır.7

İnsanoğlu, maddi mevcudiyeti olan en yüce yaratıktır. Bu hiyerarşik evrenin en tepesinde Aristo ilk neden olarak Tanrıyı tahayyül eder. Tanrı saf gerçeklik­tir, yani potansiyalitesi yoktur ve dolayısıyla değişime tabi değildir. Tanrı, kendi zâtıyla kâimdir. Şu halde, Aristo'nun metafiziği en yüce varlık hakkındaki jğretiyete, ilahiyata netice vermektedir. Bu kişisel bir Tanrı değildir: Aristo en yüce varlığı dinlenme halindeki hareket etmeyen hareket ettirici olarak düşünür, en yüce ilke, potansiyalitesi olmayan saf harekettir. Fakat bundan dolayı da başka her şey için nihai sondur (Yunanca: telos). Hareket etmeyen hareket etti­rici her şeyin (her biri kendi yolunda ve sınırları dahilinde) kendisine doğru ak­tığı varlıktır. Hiyerarşik evren içerisinde yer alan en düşük seviye saf maddedir (potansiyalite); saf madde mefhumu kabaca söylemek gerekirse, tasavvur ede­meyeceğimiz bir "sınır" kavramı temsil eder, zira gerçekliğe (hakikî nitelikler) sahip değildir.

Aristo'nun hiyerarşik evreninde, her belirli şey en iyi yoldan potansiyalitelerini gerçekleştirmeye meyillidir. Her şeyin içinde "yukarıya doğru" bir arzu vardır. Her şeyin amacı (telos), yeteneklerini gerçekleştirmektir. Bir şeyin potansiyalitesinin gerçekleşmesi, bu anlamda teleolojiktir. Bu arzu ve değişim yo­luyla vuku bulan bu gerçekleşme, her bir şeyin içine yerleştirilmiştir. Fakat her bir cins için evrende tahsis edilmiş bir yer bulunmaktadır (Bkz. 20. bölüm, Darwin). Bu dünya görüşü, diğer şeyleri bir kenarı bırakırsak, 13. yüzyılda Thomas Aquinas gibi pek çok Hıristiyan filozof tarafından uyarlanmak suretiyle büyük bir etki uyandırmıştır.

ARİSTO VE EKOLOJİ

Aristo'da tipik olan, başlangıç noktasının çoğunlukla Demokritos gibi inor­ganik doğa değil de, yaşayan doğa olmasıdır. Burada iki tür açıklama modelinin seçiminden bahsedebiliriz: Biri, kavramlarını biyoloji alanından, diğeri de inor­ganik şeylerin çalışma alanından alan model. Demokritos her şeyi mekanik, inorganik kavramlar ve kanunlarla açıklamaya çalışır- bilardo topu modeli- an­cak biyolojik ve toplumsal olguları açıklamakta güçlük çeker. Şunu söyleyebili­riz ki, Aristo her şeyi biyolojik, organik kategorilerle açıklamaya çalışır organik model. Aristo, her şeyin taşlar ve hava dahil olmak üzere "doğal konumlarına" sahip olduklarını ve her şeyin doğal amacını yerine getirmeye meyilli olduğunu iddia eder. Demokritos'un başlangıç noktasını olay kavramından almasına karşılık Aristo'nun hareket kavramını almış olduğunu da söyleyebiliriz. Bir olay gözlem yoluyla araştırdığımız doğadaki oluştur ve araştırmanın amacı çoğun­lukla nedensellik kanunlarının kurulmasıdır. Bir eylem kişinin eylemi bir mak­sada binaen yapmasını öngören toplumsal bir olgudur- yani, bir insan yaptığı eylemin bilincindedir. Aristo'nun nedenler teorisi özellikle hedef merkezli eyle­me yöneliktir. Tam anlamıyla doğal olaylar Aristo'nun nedenler teorisiyle pek de uyuşmaz. Diğer taraftan, olayları başlangıç noktası alan Demokritos gibi fi­lozoflar toplumsal olguları, yani eylem, niyet, özne ve özneler arası ile bağlantı­lı olan olguları değerlendirmede güçlük çekmiştir.^ Aristo'ya göre doğa felsefesi, bir yönüyle, tecrübe ettiğimiz şekliyle doğanın tarifidir. Aristo hava, su, ateş, toprak gibi temel unsurlar ve yukarı, aşağı vb. nosyonlar tasarlamakta­dır, yani doğanın deneyimi için genel kavramlar. Ya da belki de Aristo'ya gö­re genel felsefe fizikle değil de ekoloji ile tanımlanır diye söylemeliyiz: Ona göre her biri doğal işlevlere sahip ve zarar vermeksizin hiçbir yaratığın ihlal ede­meyeceği sınırlamaları olan çeşitli cinsler ve yaşam formları mevcuttur. Üstün yaşam formlarının neslinin tükenmesine sebebiyet verecek ekolojik bir kriz, Demokritos'un mekanik dünya görüşünce eşyanın temel düzenini bozmayacak­tır: Sadece niceliksel özellikleri olan ve boşlukta mekanik olarak hareket eden parçacıklardan müteşekkil bir evren. Böyle bir dünya, ekolojik bir krizden ciddi biçimde etkilenmeyecektir. Demokritos'un evreni anlamak için kullandığı kategoriler ekolojik olarak nötrdür ve bu nedenle de, pratik bir bakış açısıyla de­ğerlendirildiğinde yetersizdir.

Aynı şekilde ekolojik boyutu mekanik bir atomculuğu insanî değerler ve vasıflı deneyimler gibi öznel kategorilere değişerek kavrayamayız; zira insan ırkı var olmasa bile ekosistem içinde yaşanacak ekolojik bir kriz yeryüzü üzerinde tahribatlı değişiklere neden olur. Fizik, tek başına hastalığı ve sağlığı ayırt edemezken; tıpta, hastalık ve sağlık arasındaki fark, bir anlamda yaşayan bir bedene dayanmaktadır. İhtiyaç hissedilen, ekolojik olanı kavrayacak bir doğa felsefesidir. Fakat insanoğlu, ekolojik dengeye iştirak eden bir unsur olduğundan bu doğa felsefesi doğa ve insanın ikisine birden yer vermelidir.

İlk Yunan filozofları arasında gördüğümüz doğayı bir bütün olarak tasavvur eden görüş, physis, insanoğlunu doğal çerçevenin bir parçası olarak ele almıştır. Yunan doğa filozoflarının bir bütün halinde olan doğada bulunan etkileşim ile ilgili, öğretisi bu bağlamda ekolojik bir felsefedir. Physis her şeyin amacına yönelik işlevlerinin bulunduğu işlevsel bir bütünlüktür. Birinin doğal işlevi dışına çıkması hubrisliktir. (haddini bilmeyiş: presumptica) ve düzensizliğe yol açabilir (kaos). Her şeyin kendi doğal konumları çerçevesinde doğal vasıflarının uyumlu tezahürü toplumda olduğu gibi doğada da doğrudur. Doğanın sonlu sınırları içerisinde farklı yaşam formları ve çevre arasındaki pozitif etkileşim, sonlu ve uyumlu bir bütün olarak cosmos yani evreni meydana getirir.

Günümüzde kirlenmenin suyu, havayı ve toprağı etkilediğini ve enerjimizi nihai olarak güneş ışığından aldığımızı hatırlayalım. Ateş, hava, su ve toprak ve diğer Yunan doğa filozofları için temel unsurlardır.

Aristo'ya göre her şeyin kendine ait bir doğal konumu vardır. Kirlenme "hatalı konumlanmadır": Eşya, ait olmadıkları ve bu anlamda olmamaları gereken bir yerde konumlanmıştır. Demokritos'un atomik uzayında, kirliliğe bu anlamda yer yoktur.

Demokritos'un aksine Aristo, kavramları çifter kullanır, yukarı / aşağı, koru / ıslak, soğuk / sıcak gibi: Tundra, çöl ve yağmur ormanları arasındaki fark, ekolojik olarak önem taşır. Fakat mekanik dünya görüşünde bu farklılıklar esas itibariyle farklı koşullar olarak kayda geçmez. Aynı şey canlı ve cansızlar ile bizatihi canlıların yaşam ilkeleri arasındaki farklılıklar için de geçerlidir: Bitkiler için beslenme ve üreme kabiliyeti, hayvanlar için fazladan hareket etme ve hissetme kabiliyeti, insanlar için de akledebilme kabiliyeti. Öyleyse ekoloji, Galileo ve Newton'da olduğu gibi, mekanik - atomcu doğa görüşünün ötesinde, Aristo ve diğer Yunan doğa filozofların doğa felsefesine işaret etmektedir.

 

 
 
 
Free Web Hosting