ANASAYFA FELSEFE                 
 
 
Anasayfa »
 Felsefe Okumaları
 
  Platon - İdealar Teorisi ve İdeal Devlet
  Platon'un Devleti ve İyilik
   


EĞİTİM VE TOPLUMSAL TABAKALAŞMA

Sokrates, erdemin kesin bir biçimde bilgi olduğunu ve bir şekilde öğrenilebileceğini söylemiştir. İnsanlarla konuşarak ve onları düşünmeye sevk ederek erdemli olmalarını sağlayabiliriz ve böylece doğru davranışı arayacaklardır; bunu takiben, mutlu olacaklardır. Platon bu teze, doğru bilginin iyi ideanın bil­gisi olduğunu ekler. Fakat Platon'un insanların erdem olan bilgiyi elde edebileceklerine olan inancı Sokrates'inkinden daha azdır. Bunu idealar teorisinin bir sonucu olarak görebiliriz: İdeaları anlamak güçtür. İdeaların bilgisini elde etmek, disiplin ve çalışmakla birlikte iyi entelektüel kabiliyetler gerektirir. Böyle­ce çoğu insan idealara yeterli vukufiyet elde edemeyecektir. Sonuç olarak bu insanlar, kendiliğinden erdemli olup iyi ve mutlu bir yaşam süremeyecektir. Ni­tekim, idealara vakıf olan ve tanım olarak erdemli olan azınlık, diğerlerine doğ­ru yolda liderlik etmelidir.

İnsanların doğru olanı bulma kabiliyetlerine olan bu şüphecilik Platon'un Atina demokrasisinin çöküşü deneyimine tepkisinde de görülebilir: Dostluk duygu­larının un ufak oluşu, sofistlerin gelenek eleştirisi ve Sokrates'in demokratlarca idamı. Platon bir anti-demokrat olur: İnsanlar kendi kendilerini yönetemezler. Yeteri kadar erdemli ve yeterli değillerdir. "Uzmanlar" yönetime gelmeli, birlik ve sadakati sağlamalıdır. Böylece Platon kendini Atina demokrasisinin köşe taş­larından biri olan insanların yeterliliği inancına karşı konumlandırır.

Özetlersek Platon, sağlıklı bir şehir-devlette iktidarın yeterli olanların elinde olması gerektiğine inanıyordu; halkın ellerinde değil, yetersiz ve kanunsuz mutlak bir hükümdarın elinde değil. Bu, herkesin eşit haklara sahip olduğu ve şehir-devlette kabiliyetlerine göre yer alabildiği evrensel bir eğitim sistemiyle başarılabilir.

Devletin büyük bir kısmı Platon'un ideal eğitim sistemini açıklamasına ayrıl­mıştır. Ana noktalar şöyledir: Eğitim devletin sorumluluğu altındadır ve tüm çocuklar soy ve cinsiyete bakılmaksızın eşit muamele görür. Bu çocuklar on ya­şından yirmi yaşına kadar aynı eğitimi alır. Önemli dersler jimnastik8, müzik ve dindir. Gençler için amaçlar güçlü ve muntazam bir vücut, güzelliğin takdiri ve itaatin gelişimi, fedakarlık ve sadakattir. En iyi öğrenciler yirmi yaşında seçilirler. Otuz yaşına kadar diğer dersleri (özellikle matematik) alırlar. Sonra başka bir eleme yapılır ve en iyi öğrenciler otuz beş yaşlarına kadar beş yıl süreyle felsefe okurlar. Daha sonra on beş yıl boyunca pratik yaşamın işleriyle başa çıkmayı öğrenmek üzere dünyaya açılırlar. Kırk yıllık eğitim, talim ve deneyi­min ardından elli yaşlarına vardıklarında bu dikkatlice seçilmiş kişiler, elit dev­letin liderleri olurlar. İyi ideası, olayların bilgisi ve pratik deneyime vakıf olmuş­lardır artık. İşte şimdi Platon'a göre, kesinlikle yeterli ve erdemlidirler. Ve bu yeterli elit, artık toplumun diğer üyelerini yönetmek üzere tüm yetkilerle dona­tılmışlardır.

Birinci elemede kalanlar; zanaatkarlar, işçi ve tüccar olurlar. Bir sonraki aşamada seçilenler idareci ve asker olurlar. Böylece eğitim sistemi, üç toplumsal sınıf üretmiş olur. tik olarak yetkiyle birlikte yeterlik sahibi hükümdarlar vardır, sonra, idare ve askeri savunmayla iştigal edenler gelir; en son olarak da, toplum için gerekli ürünleri yapanlar vardır: (1) Hükümdarlar, (2) idareciler/as­kerler, üreticiler. Buradaki önkabul insanların farklı olduğudur. Eğitim sis­teminin işlevi bu farklı tipteki insanları dikkatlice ayırmak ve toplumda ait ol­dukları yerlere yerleştirmektir. Platon metaforik olarak bazı insanların altın, bazılarının gümüş, bazılarının ise demir ve bakırdan yapıldığını söyler.

Platon ayrıca üç sınıfı, toplumdaki üç işlev ve üç erdemleriyle karşılaştırır:

-------------------------------------------------------------------------------------------
sınıf / meslek işlev erdem
-------------------------------------------------------------------------------------------
hükümdar (filozoflar) yönetmek bilgelik
idareciler (koruyucular) idare etmek cesaret
üreticiler (işçiler) üretmek ölçülülük
-------------------------------------------------------------------------------------------

Platon, tüm insanların eşit ölçüde iyi olduklarına inanmaz. Herkesin siyasi lider olacağı da yoktur. Devlet eğitiminin ve terbiyesinin her erkek ve kadının toplumda doğru yere yerleşmesini ve toplumda donanımlarının en iyi olduğu işlevi görmelerini sağlayacağına inanır. Bilgelik hüneri olanlar yöneteceklerdir. Cesaretli olanlar devleti savunacaklardır. Ve ölçülü olanlar toplumun ihtiyacı olan yiyecek ve diğer nesneleri üreteceklerdir. Her kişi en iyi donanımı olan işi yaptığında ve tüm toplumsal işlevler en iyi yolla yerine geldiğinde (Platon'a gö­re) toplum adil olacaktır: Erdem ve adalet, bahsedilen üç erdemin arasında ahenk olduğu zaman bulunur. Adalet, cemiyetle bağlantılı bir erdemdir; diğer üç erdemin arasındaki ahenktir:

1 bilgelik
2 cesaret - adalet
3 ölçülülük

Bu idealin toplumun sadece teorik ve ahlakî talepler perspektifinden düşü­nülmediğini belirtmekte fayda var. Adil bir toplum, ihtiyaçların karşılıklı olarak tatmin edildiği bir toplumdur: Bilgeler düşünür, cesurlar savunur ve işçiler üretir. Farklı kişilerin farklı kabiliyetleri (erdemleri) ve bundan dolayı toplumda farklı işlevleri olduğu için birbirlerini tamamlarlar ve böylece doğal ihtiyaçların yani Platon'a göre şehir - devlette doğal olan ihtiyaçların karşılanmasına herkes katılmış olur.

Burada, bir iş bölümü ve sınıf ayrımı teorisinin tohumlarını görebiliriz. Platon iş bölümü ve ticareti, teorisine sadece doğa ya da daha büyük bir güç tarafından topluma bahsedilmiş bir şey olarak dahil etmez, aynı zamanda işbölümü ve sınıflara bölünmeyi etkililik ve kabiliyet temelinde meşrulaştırmaya girişir. Bunu şu şekilde gösterebiliriz: Platon, işbölümünü etkililik zemininde kurar: Eğer herkes gıda, ayakkabı, elbise, ev vb. gibi ihtiyaçlarını şahsen giderseydi bu verimsiz olurdu. Uzmanlaşma tüm taraflar için daha iyi sonuçlara izin verir. Bir meslekte sabit kalarak ayakkabıcı, duvarcı, heykeltıraş, idareci, vb. olarak kişi daha ileriye gidebilir ve birçok farklı meslekte çalıştığında yapabileceğinden daha yüksek bir standardı başarabilir. Uzmanlaşma mükemmelleşmeyi getirir. İlke olarak, eğer tüm insanlar aynı kabiliyetlere sahip olsalardı durum böyle olurdu. Fakat insanların farklı kabiliyet ve becerileri olduğunu düşünelim: iş gücünün her kişinin en iyi olduğu işi yapabilmesine imkân sağlayacak şekilde uzmanlaşması daha da önemli hale gelir. Mesleki uzmanlaşma ticaretle bağlantılıdır. Ayakkabılar ayakkabıcıdan çiftçiye pazarlanır; yemek ise çiftçiden ayakkabıcıya. Tek tek mesleki gruplar birbirlerine bağımlıdırlar. Daha önce bahsedildiği gibi Platon, üç ana mesleki grup tayin eder - üreticiler, idareciler, hükümdarlar - ve grup farklı görevleri ifa eden alt gruplara sahiptir. Her biri, birbirini öngören farklı meslekler arasındaki işbölümü daha büyük bir verimlilik yaratır. Bu temelde, toplumdaki gerekli görevlerin eşit derecede önem­li olduğunu söylemeliyiz. Fakat Platon, bazı görev ve mesleklerin niteliksel ola­rak diğerlerinden daha yüksek olduğuna da inanıyordu. Tefekkür, idareden da­ha yüksek bir yere sahiptir, idare ise üretimden. Bu niteliksel olarak farklı gö­revler her kişinin kabiliyetleri üzerinde temellenmiştir ki bu kabiliyetler söz konusu görevlere tekabül edecek şekilde niteliksel olarak farklıdır. İyi toplum­da her kişi en yeterli olduğu işi yapar ve bu yüksek görevler ile yüksek kabili­yetler ve alelade görevler ile alelade kabiliyetler arasında bir muvafakat olduğu anlamına gelir. Gerçekte toplumdaki birinin yeriyle alakalı farklılıklar doğuş­tan gelen farklılıklardır. Platon'a göre toplumsal farklılıklar, ahlakî olarak ve ka­biliyete göre temellenmiştir. Sınıflar ve mesleki işlevleri arasındaki ahenkli et­kileşim, âdil devletin niteliklerini belirleyen bir şeydir. Sonuç olarak esas politik erdem, adalet, işbölümü ve toplumsal tabakalaşma tarafından öngörülür.

İKTİDAR VE YETERLİLİK

Platon'un, böylece modelini başarmış olduğu düşünülebilir: İktidar ve yeterliliğin uzlaştığı ideal bir toplum. Bu toplum "bir iple asılı duran" piramit gibidir, ip hükümdarlar ve iyi ideası arasında varolan görünmez bağdır ve bu bağ bozulamaz; zira iyi ideasına vukufiyet kuvvetli bir biçimde hükümdarlarla irti­batlıdır Platon bu anlamda iktidar ve yeterlilik arasındaki ilişki üzerine orta­ya attığı problemi teorik olarak çözse bile, hâlen bu eğitim ve çocukları yetiş­tirme sisteminin ihtilaf ve egoist fikir ayrılıklarına karşı korunmalı olup olmadığından şüphe ediyordu. Yetersizliğin yanında bu, Platon'un muhakkak bir biçimde zamanının dejenere Atina demokrasisini bekleyen tehlike olarak gördüğü şeydi. Platon'un bulduğu çare iki üst sınıf için, yani politik gücü olanlar için, özel mülk ve aile yaşamının kaldırılmasıydı. Düşünme biçimi şöyleydi: Zengin­lik ve aile yaşamı öz çıkarın müsebbibidir ve bu da genel çıkarla çatışabilir. Ai­le yaşamı üyelerini "hususileştirir". Zenginlik kıskançlık ve ihtilafa neden olur. Bunların ikisi birden toplumda cemaat şuurunu zayıflatır.

Platon ekonomiyi siyasî bir problem olarak görmeyi yeğledi: Malların eşitsiz dağılımı, çoğuna ve azma sahip olanlar arasında büyük bir ayrım, toplumun istikrarını tehdit eder. Dahası, ekonomik çıkarları olan siyasetçiler genel çıka­rın aksine davranabilirler. Platon öyle inanıyordu ki şehir-devlet çeşitli araçlarca desteklenmeliydi; örnek olarak yeterli hükümdarlar (eğitim), cemiyete sadakat (özel mülk ve hükümdarlar için aile yasağı), kendi kendine yeterlilik (nüfus ve ülke toprakları arasında denge) ve bir savunma gücü.

Platon ve çoğu Yunanlı için, polis ve oikos temel kavramlardır: Şehir - devlet ve hane halkı Cemiyette iyi yaşamın temeli yaşam döngüsü ve onun doğal sınırları içerisinde genel hane halkının uzun süren ve ahenkli devamlılığıdır. Bu nedenle hane halkının hassas bir biçimde gözetilmesi önemlidir.12 Bununla şehir - devlet ne artan ne de azalan bir nüfusa sahip olmalıdır; yasalarda 5.040 sakin (hane halkı) ve ne eksik ne fazla, kendi kendilerine yetecek genişlikte topraktan bahseder. Bu anlamda Platon siyasî ve ekolojik düşünüyor - bu tür modern terimleri kullanmamızın bir mahzuru yoksa. Siyasî yön üretimi yönetir, üretim siyaseti değil ve nüfusun kendine yeterlik sınırını aşmasına yol açan değişim ya da büyüme hoş görülemez. Pekâlâ ürünlerde artış biçiminde biyolojik bir büyüme ve iyi yaşamın daha iyi gerçekleşmesi biçimin­de insani büyüme vardır. Platon'un bütün politik felsefesi, her şeyden önce, her bir kişi için insanî büyümeyi başarmayı amaçlamaktadır, yani şehir - devlette iyi yaşam ve uyumlu dostluk, meslekî ve toplumsal sınıflarda örgütlenir.

Şu halde egoizm, ahlakî bir hatadan öte bir şeydir Platon'a göre. İnsan olmanın ne olduğuna ilişkin temelli bir yanlış anlamadır. Egoistler öz - çıkar ile genel çıkarın aynı şey olduğunu anlamamışlardır; toplum kendi kendine yeterli olan bir bireyin dışında bir şey değildir; fakat kişi daima cemiyetin bir parçası­dır. Egoist ayaklarını kovaya sokup, bir ağaç gibi büyüyeceğine inanan aptal gi­bidir (bizim benzetmemiz). İnsan varoluşunu tamamen yanlış anlamıştır. Bir başka deyişle, egoizm ve diğer gamlık birey ve toplum arasında bir ayrımı ön­görür ve bu tam da Platon'un inkâr ettiği bir ayrımdır: Toplumu ve bireyi iki ayrı kendi kendine yeten unsur olarak görmek bir hatadır; insanoğlu ve toplum ayrılamaz bir biçimde iç içedir. Sonuçta bireyin arzuları ve topluma karşı ödevleri arasında varsayılan ayrım bir yanlış anlamadır Platon'a göre. Kişinin arzu­ladığı şey iyi bir toplumun talep ettiği şeyle aynıdır: Mesleklerin adil ayrımına göre gerçekleşen işbölümü ile uyum halinde kişinin en iyi kabiliyetlerinin gerçekleşmesi, kişinin gerçek ihtiyaçlarının tatmini. İdeal devlette çok az özgürlük olduğundan şikayet edenler kendileri için iyi olanın ne olduğunu yanlış anlamışlardır; şöyle ki, özgürlük, kişinin kendi yaşamını gerçekleştirmek için özgür­lüktür ve kişi, kendi yaşamını ancak toplum içinde gerçekleştirebilir. Platon'un sisteminin temel insan haklarını ihlal ettiğinden şikayetçi olanlar, hakların diş veya saç gibi insanların toplumdan bağımsız bir biçimde sahip oldukları bir şey olmadığını anlamamışlardır. Haklar, insanların toplum içindeki rol ve işlevleriyle bağlantılıdır.

Fakat yine de Platon'un düşüncesinde, rahatsız edici derecede otoriter bir taraf yok mu? Belki de var, belli bir anlamda, Platon'u literal olarak değerlendirir ve onu çağdaşımız gibi düşünürsek. Böyle değerlendirdiğimiz takdirde, O'nun otoriterciliği, diğerlerinin yanında yeterli vatandaşlar yaratmak için ihtiyaç hissedilen eğitim sistemi önerisinde ortaya çıkar. Bu eleştiride O, devlet teorisindeki öngörülere ilişkin hiçbir tartışmaya müsaade etmez. İlkeleri, yerleşik bulunan insanlara rasyonel biçimde tartışma imkânı sunmadan öngörülmüştür. Böylece özgür ve eleştirel düşünme engellenmiş bulunmaktadır. Platon'u savunmak gerekirse, şunu söyleyebiliriz: O, muhtemelen hiçbir zaman böyle ideal bir devleti Syracuse'ta bile kurmayı amaçlamadı- sadece bir idealdi bu, ütopyaydı. Dahası Platon'un, kendi felsefesini tartışmak konusunda bizim bu­rada iddia ettiğimiz kadar isteksiz olduğu şüphelidir. Bilakis, Platon'un diyalog­ları onun kendi düşüncesini tartışmak konusundaki kabiliyet ve şevkine şahit­lik eder. Sonuç olarak Platon, bizim ima ettiğimiz kadar otoriter biri değildir.

Platon'u, günümüz siyasal ideolojileriyle ilişkili olarak konumlandırmak ya da O'nu komünizm veya faşizm ile bağlantılı olarak tartışmak güçtür. Keli­menin en makul yorumuyla Platon'un ideal devletinin, sosyalist olduğuna inan­manın zor olduğunu söylemeye gerek yoktur. Platon'u, "kurulu düzenin destek­çisi" olmak anlamında muhafazakar olarak anmak cazip görünüyor. Ancak, bu sadece formel bir tanımdır; zira Platon'un muhafaza etmek istediği şey Yunan şehir-devletidir, örnek verecek olursak, asillerin ya da kapitalizmin çıkarları de­ğil. Fakat Yunan şehir-devletiyle ilişkili olarak dahi Platon'u muhafazakar ola­rak adlandırmak güçtür. Zira o geleneğin eleştirmeyen bir hayranı değildir. Eleştirmekte ve neyin korunmaya değer olduğunu, neyin korunabileceğini sormaktadır. Bu anlamda bir radikaldir; yani "rasyonel eleştiri temelinde kurulu düzeni değiştirmeyi istemektedir". Fakat bu yine de yalnızca formel bir tanım­dır. Bu tür radikalizmin ne anlama geldiği her bir vakada kurulu düzenin ve rasyonalitenin kriterlerinin ne olduğuna bağlı olacaktır.

Belki de Platon'u, Siyasal Sağın bir radikali (rechts-radikat) olarak adlandır­mak doğru olacaktır: Aklı, geleneğin üzerine yerleştiren (radikal) fakat çoğu ge­leneğin sınavı geçtiğine ve böylece geleneğin akla uygun olduğuna ("sağ-kanat") inanan kişi. Fakat bu etiket de şaşırtıcı olabilir. Rechts-radikal ifadesi iki savaş arası dönem Almanya'sında belli eğilimler için kullanıldı; ancak gelenek ve akıl, Hitler'in Berlin'i ve Platon'un Atina'sında aynı şey değildi.

Yasalar ve Devlet Adamı çalışmalarında Platon, ideallerinin gerçekleşmesinin önüne daha fazla zorluk çıkarmaktadır. "Bir sonraki en iyi devleti" savun­maktadır. Herkesin özel mülk edinmesine ve aile yaşamı hakkına müsaade eder. Toplumun yasalarca yönetilmesine de müsaade eder. Ayrıca en iyi çözümün yani en iyi hükümetin monarşi (yeterlik) ve demokrasinin (halk kontrolü) birleşimi olduğunu söyler. Bu değişimlerin varacağı nokta, Platon'un Deulefie yaptığı gibi, mümkün olanı, gerçekleşebilir olanı ve sadece ideal olmayanı da vurgulayan Aristo'dur.

ERKEK VE KADIN

Platon'un ideal devlette kadının yerine ilişkin görüşü, onun biyolojik ile kültürel arasındaki ve özel (oikos) ile kamusal (polis) arasındaki ilişkiye ait görü­sünü açıklamaya yardımcı olacaktır. Platon, kadınlar ve erkekler arasında geniş kapsamlı bir eşitliği savunur. Zamanının Yunan toplumundaki kadınların düşük konumu göz önünde bulundurulduğunda bu kayda değerdir. Platon bu görüşe sahipti; zira erkek ve kadınlar arasındaki biyolojik farklılıkların her bir kişinin toplum içinde ifa etmeye muktedir olduğu görevler sorunuyla ilgisiz olduğunu düşünüyordu: Kadınların çocuk doğuruyor oluşu kadınların ev işi yapıp, erkeklerin kamusal ödevler îfa ettiği toplumsal cinsiyete dayalı bir işbölümünü meşrulaştırmaz. İşte bu temeldedir ki Platon ilk kadın hakları savunucularından biri olarak görülmüştür. Zamanının gelenekleriyle ters düşerek, erkek ve kız ço­cukları için eşit eğitim fırsatı, kişinin donanımı olduğu mesleğe atanmada eşitlik, toplumsal ilişkide eşit fırsatlar, herkes için eşit yasal ve siyasî haklar konu­larını savunmuştur. Bununla birlikte Platon'un modern çağdaki (Bkz. Locke'tan Mill'e) anlamda genel ve bireysel hakları savunduğu düşünülmemelidir. Platon'a göre bu haklar, kişinin toplumdaki yeriyle bağlantılıdır.

Platon'a göre insanoğlu, öncelikli olarak ruhsal bir varlıktır ve fakat aynı zamanda entelektüel ve siyasal bir varlıktır da. Biyoloji onun insanlık görüşünde daha az merkezî bir yer alır. Nitekim biyolojik temelli bir işbölümü ve hiyerar­şiyi desteklemez. Bu O'nun radikal bakış açısını açıklıyor. Neden kadınlar da er­kekler kadar kamusal ödevler ifa edemesinler? Bununla birlikte bir eşit haklar teorisyeni olarak Platon tablosu biraz hafifletilmelidir. Başka bir yerde Platon, zamanı için tipik olan, kadınları aşağılayan bir bakışı dillendirecektir.

Platon'un iki cinsiyete ilişkin tartışmasındaki bu küçümseme düşünüldüğünde, O'nun aslında kadınlar ve onların alanından, yani çocuk doğurma ve ye­tti nesillerin kontrolü alanından korktuğu iddia edilmiştir. Burada, yeniden üretim ve toplumsallaşma alanlarında, doğa ve özel yaşamın hükümranlığı vardır. Bu alan rasyonel kontrolün erişiminin ötesindedir. İşte bu yüzdendir ki kontrol altında tutulmalıdır; kamusal yaşam her yeri kapsamalı, özel yaşam ise ortadan kaldırılmalıdır. Özel mülk, tekeşlilik ve biyolojik ebeveyn ile çocukları arasında hiçbir bağ olmayacaktır. Her şey kamusal ve yaygın olacaktır. Platon'un bir tür feminist olduğu görüşüne gelince, O'nun toplumda kadın ve erkeklere eşit sta­tü verdiği doğrudur, ancak bu öncelikli olarak O'nun, kadınların geleneksel alanlarını ortadan kaldırmaya teşebbüs etmesinden kaynaklanır. Hakikatte Pla­ton, kadınlara baskı uygular zira sanki kontrol edilemez bir kuvvet gibi onlardan ve özel alan içerisinde çocukları ve gençleri şekillendirme güçlerinden kor­kar. Biz, Platon'un toplumsal cinsiyet problemlerine ilişkin görüşüyle alakalı yorumlardan hangisinin en iyi olduğuna karar vermeyeceğiz. En azından şu kesindir ki Platon, kamusal yaşamı özel yaşamın üzerinde konumlandırır; tıpkı akıl ve eğitimi, biyolojik doğanın üzerine yerleştirdiği gibi


 
 
 
Free Web Hosting