|
Upanişad kelimesi, bilge ve öğrencisi arasındaki öğretim ilişkisine işaret eder. Bu durumda aktarılan içeriği ihtiva eden bir felsefî metin, Upanişad olarak adlandırılır. Dolayısıyla Upanişadlar'ın, Platon'un diyaloglarını andırdığı söylenebilir.
Upanişadlar'daki ana temalardan birisi, doğum ve ölümün ezelî-ebedî olarak yaptıkları döngüsel dans fikridir. Bu, reenkarnasyon öğretişidir. Doğum ve ölümün, ebedi döngüsü, samsam olarak adlandırılır. Bu şekilde, bireyin en iç benliği (Atman) yeniden doğar. Hint felsefesinde, Atmanın nasıl anlaşılması gerektiğine dair oldukça uzun bir tartışma söz konusudur. Upanişadların bazıları benliği, bilinçli 'ben' ya da 'ego'dan ayrı, kalıcı bir cevher (Sokrates öncesi felsefeyle karşılaştırınız) olduğunu varsaymış görünür. Bu tartışmalı bir noktadır; ancak göreceğimiz gibi, Buda'nın Upanişadlar'a yönelik eleştirisi bu ön kabule dayanır. Upanişadlar la ilgili başka bir temel varsayım, Atmanın Brahmanlı aynı şey olduğudur. Brahman sözcüğünün tam bir çevirisini yapmak zordur. Belki de bu ifadeyi 'Mutlak, her şeyi kuşatan, ya da Tanrısal' olarak çevirebiliriz. Dolayısıyla Atmanın, aslında Brahman olması, benliğin, mutlak ya da ilahi olanla özdeş olduğu anlamına gelir. Bu tarz görüşler, kişilerin ya da ruhlarının Tanrıyla bir olabileceğini (unio mystica) öngören Batı mistisizmi geleneğinde de karşımıza çıkar. Hem Hint felsefesinde, hem de daha çok Meister Eckhart olarak bilinen- Johannes Eckhart tarafından Ortaçağın sonlarında sunulduğu şekliyle Batı mistisizminde bu birlik, çileci bir hayat tarzını gerektirir. Upanişad bilgeleri, çileci bir tavırla dünyaya sırtlarını döner. Gerçek ister metinler olsun isterse doğa olsun, 'dışarda bir yerde' değildir. O, senin içindedir. 'Kendini bulmak' için öğrenmelisin. Bir kimse mistisizmi öğrenebilir, ancak bu mistik sezgiye ulaşmak anlamına gelmez. Bu sezgi, ancak ilk elden ve kişisel çabalarla elde edilebilir. Hindistan'da bu mistik bilgelik din adamlarına, buna layık Brahmanlara özgüdür.
Atman ve Brahmanla ilgili tez, benliğin mutlakla özdeşliği şeklinde yorumlanabilir. Ancak bu gerçekleşirse, kişi yeniden doğabilir. Hint felsefesinde doğumun ve ölümün döngüsel dansı kişinin kendisini kurtarmaya çalıştığı bir şey"«" Tüm Hint felsefesi, doğumun ve ölümün zaman üstü çemberinden kurtuluşun (moksha) peşindedir. Kurtuluş kavramı sadece Upanişadlar'da değil, ayrıca Budist felsefede de üstün bir yer işgal eder. Bu yüzden Hint felsefesinin, neden bu çemberden elinden geldiği ölçüde kurtulmaya çalıştığına kısaca değineceğiz. Şüphesiz bu, Hint felsefesinin ahlak görüşüyle direkt alakalıdır; yani daha özele taşımak gerekirse, karma öğretisiyle. Bir Brahman mı, yoksa bir kertenkele mi - az ya da çok, milyonlarca düşük ihtimalden sadece ikisi olarak yeniden doğacağımız, davranışlarımıza bağlıdır!
Karma Hint felsefesindeki anahtar kavramlardan biridir. Karma, aksiyon demektir. Tüm Hint felsefesi, davranış problemleri etrafında döner. Karma ifadesiyle açıklanan düşünce tarzı, Batı felsefesinde genellikle birbirinden ayrı tutulan ahlakî ve metafiziksel felsefenin boyutlarını gözler önüne serer. Bunun nedeni karmanın, reenkarnasyon ve yeniden doğuş inancıyla, ahlakî nedensellik fikrine yekinen bağlı olmasıdır; Ahlakî nedensellikten kastımız, adaletin evrene nüfuz etmiş olduğudur: Biz herkesin hak ettiği şeyi elde ettiği, ancak bir sonraki yaşamda daha iyi bir duruma yükselmenin mümkün olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Başka bir deyişle; iyiler için her şey iyi ve kötüler için de her şey kötü gider. Dünyadaki tüm acılar ve eksiklikler her bireyin davranışları sonucudur. Ancak, neyin iyi ve neyin kötü olduğu, büyük ölçüde, bir kişinin gerçek kast konumuyla tayin edilir. Dolayısıyla Upanişadlar'ın kast sistemini yasallaştırdığı söylenebilir: İnsanlar, halihazırdaki kastlarını 'hak ederler'; çünkü, her bir kişinin kast konumu, o kişinin daha önceki davranışlarının bir sonucudur.
Karma kavramı, Batı düşüncesine yabancı değildir. Hatta ifadesini şu tür atasözlerinde de bulur: 'Herkes kendi geleceğini tayin eder' ya da 'Yataklarını yaptılar, şimdi içine girip yatma zamanı'. Ancak Batı düşüncesinde ahlakî nedensellik, reenkarnasyona bağlı değildir. Bu, bilhassa Hint düşüncesine özgü bir olgudur.
Bu sebepten Hint felsefesinde ahlakî eylemler, hayat-ölüm-hayat-ölüm döngüsüyle bağlantılıdır. Reenkarnasyon öğretisinin birçok Batılı yorumu - özellikle de Yeni Çağ düşüncesinde - bunu bir insan için bir çok yaşam ya da ebedi hayat şeklinde olumlu bir mesaj olarak değerlendirirler. Buna karşı, Nietzsche'nin her şeyin 'sonsuz devinim'ine dair teorisi Hıristiyanlığın hayat telakkisine karşı olumlu bir alternatif olarak düşünülmüştür (21. bölümle karşılaştırınız; Übermensch, irade ve sonsuz devinim). Belki de biz yeniden doğuşu olumlu olarak ele alıyoruz; çünkü hayat oyunu tekrar tekrar yeniden oynamamızı sağlıyor, sayısız miktarda hayatı yeniden yaşamamıza imkân veriyor ve de ölüm acısını uzaklaştırıyor. Bu tarz fikirler Hint düşüncesiyle bağdaşmaz. Hint felsefesinde davranışlar ve arzular temel meselelerdir. Reenkarnasyon öğretisi bir sonraki hayatta bürüneceğimiz şeklin, bu hayattaki fiillerimizin ve hislerimizin bir yansıması olacağını söylüyor. Yoluna çıkan her şeyi yiyip sindiren tırtıl benzetmesi iyi bir örnektir: Bir tırtılın hevesini taşıyanlar, bir sonraki hayatlarında da tırtıl olacaktır. Tırtıl, bizim ara vermeksizin sürekli tüketmeyi arzulayan doymak bilmez hırsımızı simgeler tipik bir Batılı arzu! Bu tarz eylem ve arzulardan kaçınmak esastır.
Kendimizi arzudan nasıl arındırabilir ve karma üzerinde kontrol sağlayabiliriz? Hint felsefesinin en önemli kaynaklarından biri olan Bhagavad Gita'daki inşa bir metinde ateş, merkezî bir sembol olarak ele alınır: Arzularımız bilgi ateşinde yanmalıdır. Bu.ancak yoga ve çileyle mümkündür. Kendilerini karmadan azat edenler mutlak kurtuluşa (moksha) erişirler. Ancak birçoğumuz bu amacı gerçekleştiremeyiz. Hayat ve ölüm çemberinden kendimizi kurtaramayız ve milyonlarca farklı şekilde tekrar yeniden doğarız. Hepimiz aziz olamasak da, bu hayatta elimizden geleni yapmak için yeterince iyi nedenimiz var: Karma felsefesine göre iyi olanı arzulayanlar ve yapanlar bir sonraki hayatlarında daha iyi yaratıklar olacaklardır ya da kastları yükselecektir. Dolayısıyla, karma öğretisi, yeniden doğuş fikri ve de kast sistemi Hint felsefesinin büyük kısmında uyumlu bir birlik oluşturur. Bu çerçevede ahlak ve toplumsal düzen karşılıklı olarak birbirlerini destekler
|